Şevket GÖLÜK
yazarSevket@yandex.com
ÇEVRE DOSTU YEŞİL BİNALAR
09/05/2014 Ülkemizde var olan ve doğal güzellikler ile süslü çevremizi, maalesef büyük bir hızla ve bilinçsizce tüketiyoruz. Gelişen teknoloji ve hızla artan nüfusumuza paralel olarak artan inşaat sayısı ve alanları ile doğal güzelliklerimiz dediğimiz çevremizi ve yaşanabilir yeşil alanlarımızı yok ediyor ve bilinçli bir yeşil yaşam alanları oluşturamıyoruz. Yeşil Bina, en genel tarifiyle çevresel açıdan sürdürülebilirlik öncelikleri gözetilerek tasarlanıp inşa edilmiş bina demek. Çevresel açıdan sürdürülebilirliğin sağlanması da; binanın faaliyete geçtikten sonraki enerji tüketimi; inşaat esnasında oluşturduğu kirlilik ve atıkların minimize edilmesi; kullanılacak olan malzemelerin, binanın yaşam döngüsünü tamamlandığındaki geri dönüşümlerinin hesaba katılması; suyun kontrollü kullanımı; bina içinde barındıracağı insanlara temiz hava kalitesi sağlanması, gün ışığından faydalanılması; doğal havalandırma olanaklarının çözülmesi ve sağlık bakımından katkı sağlayabilecek diğer unsurların dikkate alınmasıyla gerçekleşiyor. “Yeşil” kriterler esas alınarak gerçekleştirilen bir inşaat ancak ve ancak “yeşil” bir tasarımın sonucunda hayata geçebiliyor. Arazi seçimiyle başlayan bu süreç, binanın yönünü seçmek (havalandırma ve gün ışığı çözümleri), binada kullanılacak olan malzemelerin seçimi (malzemelerin bölgesel olanaklar dâhilinde seçilmesi, ulaşımda harcanacak karbon emisyonlarını minimize edecektir), doğal havalandırma olanaklarından faydalanmak, gün ışığını etkin kullanmak, iç mekân ekipmanlarının ekolojik bilinçle seçimi (aydınlatma elemanlarından kullanılacak boyanın niteliğine, döşemelerin seçimine kadar her bir kalem için ekolojik seçenekler mevcut) ile devam ediyor. Peyzaj tasarımı da, yeşil bir bina için atlanmaması gereken bir konu. Temel kazımı sırasında herhangi bir suyolu ya da bitki türünü yok etmemek, bölgeye has bitki devamlılığını sağlamak, yağmur suyunu bahçe sulamasında kullanmak gibi önlemlerle gerçek anlamda yeşil bir peyzaj tasarımı sağlanabilmektedir. Yeşil binaların amacı; ekolojik sisteme saygılı, gelecek kuşakları kaynak açısından risk altında bırakmayan, sadece çevresel değil ekonomik açıdan da sürdürülebilir, insan odaklı ve sağlıklı yapılar üretmek. Kendine yeten binaların özelliklerine eğildikçe, önem vermeme alışkanlığına sahip olduğumuz detayların aslında ne kadar hayati olduğunu görüyoruz. Arazi seçimi de bunlardan biri. Öncelikle kanalizasyonu, su şebekesi gibi altyapısı olmayan arazilerden uzak durmakla başlayabiliriz. Hali hazırda kaynakları, geçişleri, kanalizasyonu, su şebekesi mevcut bir alana kurulmak, bu altyapıların olmadığı bir alana kurulmaya kıyasla daha ekonomik olduğu gibi, arazinin doğal sistemini, suyollarını, bazı yerlerde vahşi yaşamı olumsuz anlamda etkilememek için paha biçilmez bir yoldur. Altyapıya ilişkin söylenebilecek bir söz de toplu ulaşıma dair, elbette. Eğer bir yeşil bina sertifikasına başvursaydınız ve yeni inşa edilecek yapınızı mevcut toplu ulaşım hatlarına yakın konumlandırsaydınız, bu size artı puan olarak gelecekti. Sebebi şu; insanları toplu taşımaya sevk ederek arabalardan mümkün olduğunca uzak tutmak yolu ile karbon ayak izini azaltmak, bunun yanında insanları yürümeye, fiziksel aktiviteye, dışa dönük, dış mekân hobilerine yönlendirmek de yeşil binaların kaygıları arasında yer alıyor. İnsan yerine arabaya yatırım yapmak, dünyayı geriden takip eden ülkelerin uygulamalarında mevcut. Konumlanma konusunda üzerinde en çok düşünülmesi gereken şey; yapıların bulunduğu coğrafyaya ve iklime uyumu. Zira bu uyum/uyumsuzluk; yapının güneş ışığının geliş açısında, gün ışığının kullanımında, güneş ışığını yansıtmada, binalar arası hava hareketlerinde, gölgelenme ve ısı biriktirmede, rüzgârın değerlendirilmesi ve havalandırma olanaklarında belirleyici oluyor. Bu noktada yerel mimari çözümlerin ve yerel malzemelerin tasarımcı ve inşaatçılara pek çok kapı açabildiğini unutmamak lazım. Ülkemizde son yıllarda çılgınlığa dönüşen “lüks konut”ların arazi seçimi ve konumlarını; çevreye hassasiyet, altyapısız alanlara yerleşme, akıllı ulaşım ve yürümeye yönlendirme, coğrafyaya ve iklime uygunluk açılarından değerlendirmeli ve çevre dostu binalar inşa etmeliyiz. Binalarda (ve ürünlerde); gömülü ve operasyonel olarak adlandırılan enerjiler mevcut. Gömülü enerjiler, hammaddenin çıkarılması, ulaştırılması ve işlenmesi, daha sonra da bileşenlerin üretiminde ve ürünün montajında harcanan direkt ve endirekt enerjiden oluşmakta. Operasyonel enerjileri ise; ısıtma ve soğutma, sıcak su, aydınlatma, pişirme, aletler ve donatım işletmesi için kullanılan enerjiler oluşturmakta. Binaların bu bahsettiğimiz operasyonel ve gömülü enerjileriyle, kullanılan fosil yakıtlar ve ürettiği atıklarla, ekolojik çevrenin zarar görmesindeki en büyük pay sahibi olduğunun farkına varılması, insanları, yapıların çevresel etkileri üzerinde düşünmeye sevk etti. Bunun içindir ki, tek tek ürünlerin yanında binalar için de Yaşam Döngüsü Analizi ve bina sertifikalandırma çalışmaları başladı. Günümüzde yaşam döngüsü analizleri hizmetini sağlayan birçok kurum ve standart bulmak mümkündür. Sürdürülebilir binaların “yeşil” olma kriterleri, yaşam döngüsü anlayışı üzerinde şekillenmekte. Diğer bir deyişle, bir binanın yeşil olması, o yapının yaşam döngüsü boyunca, yani planlanmasından yıkımı dahil yok oluşuna kadar, tam anlamıyla beşikten mezara geçen sürede, çevresel zararları en aza indirgenmiş, gelecek kuşakları kaynak bakımından riske sokmayan, insanın yaşam kalitesini artırıcı nitelikte olması demek. Bina yaşam döngüsü süreçleri ; Yenilenebilir enerji kaynakları olan rüzgâr, güneş, toprak ve sudan elde edilen enerjinin bina içinde ısıta-soğutma ve aydınlatma-elektrikte kullanılabiliyor olduğunu biliyoruz. İster yapı kompleksleri, ister tek tek binalar bazında olsun, rüzgâr tribünleri, güneş panelleri (bazı durumlarda ikisi bir arada), toprak ve su kaynaklı sistemler, sıcak hava panelleri, soğutma sistemleri gibi teknolojilerle nispeten temiz ve kesinlikle yenilenebilir enerjileri yüksek verimde kullanmak mümkün. Verimli ve/veya yenilenebilir enerji kullanan akıllı sistemler, genel anlamda tasarruf sağlamanın yanında karbon salamını da azalttığı ve gelecek kuşakları enerji bakımından sıkıntıya sokmadığı için oldukça önemli sistemlerdir. Mart 2012′de yayınlanan yönetmelikle Türkiye’de artık herkes lisanssız olarak 500kW’ya kadar kendi elektriğini üretebilecek, hatta fazla elektriği devlete satabilecek. Yenilenebilir enerji sistemleri satan firmaların yerli üretime yönelmeleri ve bireysel kullanıcıya yönelik makul fiyat politikalarıyla güneşli bir geleceğimiz olduğunu söylemek mümkündür. Yeşil binalar için vergi indirimi ve teşvikin Türkiye’de henüz uygulamaya geçmemiştir, ancak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Uluslararası Yeşil Binalar Zirvesi’nde yapılan konuşmalardan yeşil binalara teşvik verme konusunda çalışmalara başladığını biliyoruz. Resmi Gazete’de yayımlanan Enerji Verimliliği Strateji Belgesi’ne göre 2017 yılından itibaren kullanım alanı 10 bin metrekare üzerindeki ticari binaların, müstakil lüks konutların ve entegre konutların ruhsatlandırılmasında binanın sürdürülebilirlik kriterlerine uygun olduğunu belirten sertifika istenecektir. İlgili kanun kapsamında verilen teşvikler, bankaların sağladığı krediler gibi finansman olanaklarının yaygınlaşmasıyla da hem yatırımcı hem de son kullanıcıların “yeşil binaları” tercih etme oranının artacağı aşikârdır. Şevket GÖLÜK
|
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
MADEN KAZALARI, KADER VE TEDBİRLER - 25/04/2023 |
Madencilik sektöründe çalışanlar eğitilse ve güvenlik önlemleri alınsa da, maden ocaklarında mekanize üretim yerine emek yoğun çalışılması nedeniyle, madencilikte ölümlü iş kazası sıklığı oldukça yüksektir. |
ÜRETTİĞİMİZ ENERJİMİZ KADAR GÜÇLÜYÜZ - 24/09/2022 |
Enerji ihtiyacımızın yaklaşık %50’sini dışarıdan karşıladığımız resmi verilere göre de sabit olup, bu veriler bize enerji kullanımımızda dışarıya yüksek oranda bağlı olduğumuzu ortaya koymaktadır. |
ANADOLU’DA YAKILAN TEKNİKER MEŞALESİ - 28/03/2022 |
Teknikerler olarak her ne olursa olsun bizler ülkemizi, bayrağımızı, vatanımızı seviyoruz. Bu sevgimizi ekonomimize, teknolojimize ve üretimimize yüksek oranda katkı sağlayarak göstermeye her daim hazırız. |
PROJE YÖNETİMİ - 06/01/2022 |
Proje yönetimi yapılan işin mutlak başarı ile sonuçlanması için olmazsa olmaz bir yöntem şekli olup günümüz çağında önemi daha iyi anlaşılmaya başlamış ve önemi giderek te artmaktadır. |
PANDEMİ SÜRECİNDE ÇALIŞANLARIN GÜVENLİĞİ - 07/07/2021 |
Pandemi dönemlerinde çok etkilenen kesimler çalışanlar olmaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü(ILO) istatistiklerine göre dünya geneli çalışan sayısı 3,3 milyar olup salgınlarda etkilenecek olan yüksek riskli işlerde 1.25 milyar insan çalışmaktadır. |
İNŞAAT SEKTÖRÜNDE TEKNİKER İSTİHDAMI - 18/03/2021 |
Sektörde Mühendis, Teknik Öğretmen, Tekniker, Teknisyen ve Ustalar gibi unvanlı teknik insan gücü çalışmakta olup, sayısal orana bakıldığında birinci sırada vasıfsız işçiler ve ustalar çalışmakta iken ikinci sırada da Teknikerler çalışmaktadır. |
DEPREM DEĞİL DENETİMSİZ BİNALAR ÖLDÜRÜR - 15/09/2020 |
Ülkemiz insanları ve ülke yönetiminde söz sahibi olan kurum/kuruluşlar deprem sonrası acil müdahaleleri, açılan yaralarımızı sarmayı öğrendi ama deprem öncesi yapılması gerekenleri öğrenemedi. |
ÇALIŞMA HAYATINDA İŞ BULMA ÜMİDİMİZ YOK OLUYOR - 26/05/2020 |
İş bulmak ve çalışmak ilk olarak bireysel olarak insanların kendi yaşamlarını ve aile bireylerini yaşamlarını devam ettirebilmesi için tüm ülke insanlarımızın temel hedef ve ihtiyacıdır. |
2019 YILININ GENEL ANALİZİ - 05/01/2020 |
Geriye dönüp baktığımızda günlerin, haftaları, haftaların ayları kovaladığı hızla geçip bir yıl yaşadığımızı da düşünsek aslında millet olarak zor bir yıl geçirdik. |
Devamı |