Marmara Depremi ya da 17 Ağustos 1999 Depremi olarak anılan felaketin etki alanı çok genişti. Başta Kocaeli, Sakarya, Yalova, İstanbul ile civar il ve ilçelerde büyük bir yıkım yaşandı.Bugün 17 Ağustos 2018, 17 Ağustos Büyük Marmara Depremi'nin 19’uncu yıl dönümü. O acı günden bu yana ülkemizde yaklaşık 211 bin deprem meydana geldi. 2017 yılında tam 34 bin deprem kayıtlara geçti. Bu yıl ise ülkemizde şu ana kadar 5 binin üzerinde deprem yaşandı. Türkiye topraklarının yüzde 92'si deprem kuşağında bulunuyor. Ülke nüfusunun da yüzde 95'i bu deprem kuşakları üzerinde yaşıyor. Türkiye'nin 11 metropol kenti ve tüm sanayi tesislerinin yüzde 75'i de bu deprem kuşakları üzerine kurulmuş durumda. Bu veriler acil afet politikalarının hayati önemini bir kez daha vurgular nitelikte. Uzmanların görüşüne göre ise Türkiye hâlâ depreme hazır değil. Deprem toplanma alanları ve ulaşım güzergâhları sorunu varlığını sürdürüyor. 17 Ağustos sonrası belirlenen toplanma ve çadır kurma alanlarının 4'te 3'ü imara açıldı, çoğu AVM ve gökdelenlere dönüştü. 1999 Gölcük Depremi, İzmit Depremi, Marmara Depremi ya da 17 Ağustos 1999 Depremi olarak anılan felaketin etki alanı çok genişti. Başta Kocaeli, Sakarya, Yalova, İstanbul ile civar il ve ilçelerde büyük bir yıkım yaşandı. Elektrikler kesildi, imkânlar kısıtlandı, dış dünya ile irtibat kesildi. Oysa ilk 24 saat depremde çok önemliydi. İlk arama-kurtarma çalışmaları halk tarafından gerçekleştirildi. İnsanlar bu kötü haberi önce radyodan duydu. Ertesi gün televizyon ekiplerinin olay yerine varması sonrasında Türkiye gördüklerine inanamadı. Haberi alınca deprem bölgesine akın eden insanların oluşturduğu yoğun araç trafiği nedeniyle TEM ve E5 kilitlendi. Trafik, yaralıların deprem bölgesinden ambulanslar aracılığıyla çevre il ve ilçelerdeki hastanelere intikalini güçleştirirken yardım araçlarının da deprem bölgesine ulaşmasını geciktirdi. Bu durum acil afet politikalarının hayati önemini bir kez daha gözler önüne serdi. “Deprem öldürmez, bilgisiz ve denetimsiz yapılan binalar öldürür” Depremi radyodan haber alan köpekli ve doktorlu sivil bir arama-kurtarma ekibi 1 saat 25 dakika sonra İstanbul-Avcılar’da hazır haldeydi. Pek çoğumuzun adını ilk kez o gün duyduğu AKUT, 17 Ağustos Depremi’ndeki arama-kurtarma çalışmaları boyunca 200 kişiyi enkaz altından çıkardı. Örgütlü, örgütsüz binlerce kişi deprem bölgelerine yardıma koştu. Zonguldak maden işçileri küreklerini kapıp geldi. 51 ülkeden 1.700 gönüllü, arama-kurtarma çalışmalarına katıldı. Günlerce, haftalarca sürecek büyük bir seferberlik yaşandı. 285.211 konut, 42.902 işyerinin hasar gördüğü 17 Ağustos depremi ile birlikte jeofizikçi akademisyen Ahmet Mete Işıkara “Deprem öldürmez, binalar öldürür” derken önemli bir soruna işaret ediyordu. Plansız kentleşme, riskli yapılaşma, yaptırımsız denetim ve eğitimsiz kitleler… Ve toplumdaki deprem bilincine ilişkin verilerin yüzde 28 olduğunu bunun daha da yükselmesi gerektiğinin altını çizdi. 2015 yılında hükümet aldığı kararla Kentsel Dönüşüm Yasası çıkartıp kentlerin yapısal değişimini hedeflemiştir ancak kentsel dönüşüm dendiğinde daha büyük ölçekte bir değişim söz konusu olmalı iken bugün yapılan kentsel dönüşüm parsel bazında olmuştur. Tabi bunda kamulaştırma ve mal sahiplerinin ikna edilmesi gibi sorunlar aşılamamıştır ve bu süreç parsel bazında değişime doğru gitmiştir.Her ne kadar kentsel dönüşüm adı altında yapısal, bütüncül bir değişim söz konusu olmadıysa da; parsel bazında yapılan değişiklikler yapıların yenilenmesi adına bir fayda sağlamıştır. 17 Ağustos depremi toplumumuzun kendini yapısal anlamda yenilemesinde hız kazandırmıştır.Proje ve uygulama anlamında kayda değer bir yol alınmıştır ama bu hareket yeterli değildir.İnşaat sektöründe yapının kalitesinin artması için kalifiye elemanların yetişmesi ve bunların piyasaya girmesi sağlanmalıdır.Eğitimli kişilerin bilinçli bir şekilde inşaat piyasasına girmesi tam anlamıyla oluşturulamamıştır.Öyle ki hala eğitimine bakılmaksızın müteahhitlere yetki verilmekte ve müteahhitlik yapmasına olanak tanınmaktadır.İnşaatlarımızda Müteahhit ve şantiye şefliği hizmetleri göstermelik yapılmaktadır. Sektörde hizmet üreten ve kontrollük görevi üstlenecek olan Teknikerlere ve Teknik Öğretmenlere eğitimlerinin karşılığı olan yetki ve görevleri verilmemektedir. Ne zaman bu konuda işi ehli lerini bırakıp gerçek anlamda müteahhitlik ve şantiye hizmeti kontrol sistemi oluşturulduğunda o zaman daha güvenli ve daha yaşanılabilir yapılara sahip olacağız. Acil gereksinim; "kentsel dönüşüm operasyonları" değil, yaşam çevrelerinin sağlıklı ve güvenli hale getirilmesi ve kentsel yapı stokunun iyileştirilmesidir. Kamu yönetimi afet olgusunu bütünsel olarak ele almalı, kentlerin afetlere hazırlanması ve olası zararların en aza indirilebilmesi amaçlı yeni bir yönetim anlayışı geliştirilmelidir. Yapı sürecindeki denetim, yapı üretiminin her aşamasında; malzemesinden yüklenicisine çalışanından kontrollüğüne kadar uzanan bütünsellikte ele alınmalıdır. Yapı denetim sistemi bu bütünsellikte ele alınarak, diğer kamu denetimleri, mali denetim (sigorta) ve planlama süreçleriyle ilgili yasal düzenlemelerle desteklenmeli, bütün etkenleri birlikte değerlendiren yapı norm ve standartlarına bağlı olarak "kalite güvence sistemi" oluşturulmalıdır. Geçen süreçteki sorumluluk silsilesinin belirsizliği, adli sistemin ve bilirkişilik kurumunun yetersizliği, mesleki açıdan yasal olarak ihtisaslaşmanın olmayışı ile yaşanan karmaşanın yeniden yaşanmaması için yasal belirsizliklerin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Afet öncesi ve aynı zamanda sonrasına hazır olabilmek için yeni afet yönetimi geliştirilmeli ve sektör paydaşları olan müteaahit firmalarında, yapı denetim firmalarında ve kontrollük firmalarında mühendis,mimarlar yanında teknik eğitim almış Teknikerlere ve Teknik Öğretmenlerede görev verilmelidir. Şevket GÖLÜK Tekniker & Yazar & Teknikerler Birliği (e) Genel Başkanı [2018] |
451 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |